Ne Aramıştınız?

12 Aralık 2012 Çarşamba

10. sınıf psikoloji kitabı cevapları, lise 2 psikoloji kitabı


PSİKOLOJİNİN ALANI

A. PSİKOLOJİNİN KONUSU
 
Kavram olarak psikoloji psyhce ve logos kelimelerinden oluşmuştur. Ruh bilimi anlamına gelir
Psikoloji organizmanın davranışlarını inceleyen pozitif bir bilimdir. Pozitif bir bilim olmasının nedeni deney ve gözlem yapılabilir olmasıdır.
Psikolojinin konusu organizmanın hem kedisiyle hemde çevresiyle ilişkilerini, davranışını incelemek ve şartlara göre değişimini incelemek gözlemektir.
 
Davranışların incelenmesinde uyarıcı durumu ile organizmanın durumu birlikte değerlendirilir. Bu değerlendirme sonucunda davranış organizmanın iç ve dış uyarıcılara karşı gösterdiği tepkiler bütünüdür. Davranışlar gözlenebilen (yürüme, konuşma …) ve gözlenemeyen ( hayal, düşünme …) diye ikiye ayrılır.
B. PSİKOLOJİDE YAKLAŞIMLAR
Genel olarak psikolojideki yaklaşımların, psikolojik olayların farklı yönlerini dikkate alarak ve belirli yönlerini öne çıkararak değerlendirdiklerini görüyoruz.
 
1. Yapısalcı Yaklaşım (Strüktüralizm)
Yapısalcılara göre psikoloji zihnin yapısını incelemelidir. Buradan hareketle psikolojik olaylarda bilinci öne çıkarır ve zihin yapısının anlaşılabilmesi için içebakış yönteminin psikolojide kullanılmasını savunur.
2. Davranışcı Yaklaşım (Bihevyorizm)
Davranışçı yaklaşıma göre psikolojinin konusunu gözlemlenebilir davranışlar olmalıdır. Buda deney ve gözlemle mümkündür.
 
Bireylerin uyarıcılara karşı gösterdikleri davranışların (U – T) ilişkisinde gerçekleştiğini ve bu davranışların deney ve gözlem yoluyla incelenmesinin daha bilimsel (nesnel) sonuçlar vereceğini savunur.
 

3. İşlevsel Yaklaşım (Fonksiyonalizm)
Davranışların çevreye uyumunu esas alır ve uyum sağlayıcı davranışları faydalı olduğunu savunurlar.. Bu yaklaşımda davranışların ne işe yaradığı önemlidir. Buradan hareketle zihin
 nedir den ziyade zihin ne içindir sorusu ile ilgilenirler.
4. Psikanalitik Yaklaşım (Psikanalizm)
 
Bu görüşe göre insan doğuştan cinsellik ve saldırganlık iç güdülerine sahiptir.
S. Freud’un temsilciliğini yaptığı bu yaklaşımda bilinçaltı esas öğedir. Daha çok küçük yaşlarda olmak üzere, toplumda hoş karşılanmayan arzular birey tarafından bilinçaltına atılır.
Buna göre bilinçaltı, çevreden bastırılmış istekler alanıdır. Bu alan bir takım psikolojik rahatsızlığın da kaynağıdır. Sözü edilen rahatsızlığın giderilmesi, bilinçaltına bastırılmış isteklerin bilinç düzeyine çıkarılmasıyla olacaktır.
 
5. Bütüncü Yaklaşım (Gestalt)
İnsan yaşantısı, davranışlarıyla birlikte öğelerine ayrılamaz bir bütündür. Bütün ise, parçaların toplamından apayrı bir ahenk ortaya koyar. Buna göre yaşantılar kendi bütünlüğü içinde incelenmelidir.
 
6. Hümanist Yaklaşım (Hümanizm)
Bu yaklaşımı benimseyenler insanı merkez almışlardır. İnsan gelişme gücünü kendisinden alır, çevrenin etkisiz olduğunu savunur. Aynı zamanda İnsanın duygusal yanını öne çıkaran ve davranışlarını buna göre yorumlayan bir yaklaşımdır. İnsanı insan yapan, duyguları, hisleri, ümit ve beklentileri önemlidir.
Bireyin davranışlarını anlayabilmek için, onun iç yaşantısını bilmek gerekir. Bunun yolu da, çevresine onun bakış açısından bakmayı (empati) gerektirir. Yani yöntem olarak içe bakışı kullanırlar.


7. Bilişsel Yaklaşım
 
J. Piaget’in temsilciliğini yaptığı bilişsel yaklaşım, insanın zihinsel etkinliklerine önem verir. Düşünme, kavrama, yorumlama davranışlara yön veren önemli unsurlardır. Davranışlar uyarıcı tepki bağına indirgenerek incelenemez. Bu yaklaşımın amacı, zihinsel süreçlerin
 nasıl örgütlendiğini, çalıştığını açıklayan deneyler yapmaktır.


8. Biyolojik Yaklaşım
 
Davranışların nedeninin ancak bireyin biyolojik yapısının incelenmesiyle bulunabileceğini avunan görüştür.
 
Davranışlar, biyolojik yapı olan beynin bir fonksiyonu olarak ortaya çıkarlar. Ayrıca salgı bezleri ve hormon düzenlerinden etkilenirler. Buna göre davranışlarda biyolojik öğeler dikkate alınmalıdır.


C. PSİKOLOJİNİN ALT DALLARI
1. Eğitim Psikolojisi
 
Eğitim ve öğretimin gerçekleştirilmesinde, psikolojinin bulgularından yararlanılmasını konu edinir. Amacı eğitim kalitesini arttırmak ve bu noktada bireye yardımcı olmaktır.
2. Endüstri Psikolojisi
 
Hangi ortamda işveriminin arttığını, çalışanların hangi şartlarda daha verimli olabileceklerini araştıran psikolojinin alt dalıdır.
 
3. Klinik Psikolojisi
 
Ruh sağlığını yitirmiş olan bireylerin psikolojik tedavisini konu edinir. Davranışlardaki aksamaların nedenini araştırır ve bu amaçla çeşitli testlerden psikolojik tekniklerden (psikoterapi ) yararlanır.

4. Sosyal Psikolojisi
 
Bireyin grup içindeki davranışlarını ve toplumsal çevreden etkilenmesini konu edinir. Örneğin moda, kamuoyu, propangada sosyal psikolojinin inceleme alanına girer.
5. Danışmanlık Psikolojisi
Bireylerin normal sınırlar içerisinde kalan toplumsal yaşantıda karşılaştıkları aile geçimsizliği, arkadaş uyumsuzluğu gibi problemlerin anlaşılmasında yardımcı olmayı amaçlayan psikoloji dalıdır.

6. Gelişim Psikolojisi
 
Bireyin doğumundan başlayıp ölümüne kadar devam eden, yaşlara bağlı olarak geçirdiği, zihinsel, bedensel, devinsel, duygusal vb. gelişme evrelerini inceleyen,psikolojinin alt dalıdır.
7. Deneysel Psikoloji
 
Psikolojinin temel konularını oluşturan öğrenme, algı, motivasyon, unutma vb. konuların sebep - sonuç ilişkisinde deneysel olarak incelenmesini sağlar.


8. Psikometrik Psikoloji
 
Davranışın ölçülmesi ve değerlendirilmesine ilişkin ölçme araçlarının geliştirilmesi,istatistik tekniklerinin psikolojiye uygulanması gibi konularla ilgilenen, psikolojinin alt dalıdır.
Psikolojinin alt dallarından bazılarının uygulama yönü vardır. Bunlar,“uygulamalı alanlar” olarak nitelendirilir. Uygulama yönü olmayanlar araştırma düzeyinde kalır. Bunlar da “deneysel alanlar” olarak gruplanabilmektedir.


D. PSİKOLOJİNİN YÖNTEMLERİ
Psikolojinin konularını incelemek için takip ettiği araştırma yollarına psikolojinin yöntemleri denir.
1. Gözlem
Davranışların oluşumunu herhangi bir dış etki sonucu veya hiçbir müdahale yapmadan izlemektir.
 
a. Doğal gözlem: Bireylerin davranışlarının doğal ortamda izlenmesidir. Örneğin caddeden geçerken intihar eden birisini gözlemlemek.
b. Sistematik gözlem: Bireylerin davranışlarının belli yönlendirmeler yapılarak, belirli amaçlar doğrultusunda izlenmesidir. Kuralların ve şartların daha önceden araştırmacı tarafından oluşturulduğu gözlem türüdür.


2. Deney
 
Deney yönteminde, davranışlar neden - sonuç ilişkisinde incelenir.
 
Bir deneyde iki değişken vardır.
 


*Bağımsız değişken: Deneyde etkisi incelenen değişkendir.
 
*Bağımlı değişken : Yapılan deneyin sonucudur.
Değişkenleri bir örnek üzerinde şöyle açıklayabiliriz. Uykusuzluk iş verimini azaltır hipotezinin denendiği bir deneyde ‘’uykusuzluk’’ bağımsız değişkendir, iş verimi ise bağımlı değişkendir.
Deney düzeneğinde her yönden eşlenmiş bireylerden oluşan iki grup alınır. Gruplardan biri bağımsız değişkenin (etkisi araştırılan faktörün) uygulandığı deney grubudur. Diğer gruba bağımsız değişken uygulanmadığından o grup kontrol grubunu, oluşturur.
3. Biyografi ve Olay İncelemesi
Bireyin bu günkü davranış ve yaşantılarının anlaşılabilmesi için geçmiş yaşantılarının incelenmesi biyografi yöntemini oluşturur. Birey üzerinde önemli etkide bulunmuş geçmişteki bir olayın belirlenerek incelemeye alınması da olay inceleme yöntemini oluşturur. Özellikle akıl hastanelerindeki hastaların ve hapishanelerdeki mahkumların incelenmesinde kullanılan bir yöntemdir.
4. Görüşme (Mülâkat)
 
Bu yöntem bireyle soru - cevap şeklinde yüzyüze konuşmaya dayanır. Bu konuşma esnasında birey tanınmaya çalışılır.
5. Test
 
Bireylerdeki zekâ, ilgi, kişilik, gibi özelliklerin belirlenmesine yönelik ölçme araçlarının kullanılmasıdır.
6. İstatistik
 
Bu teknik diğer araştırma tekniklerinden elde edilen bilgilerin sayılarla ifade edilmesine ve yorumlanmasına dayanır. Böylece araştırma bulgularının nesnel olarak ifade edilebilmesi sağlanır.

7. Korelasyon
 
İki değişken arasındaki ilişki miktarını sayısal değerlerle belirlemeyi sağlayan istatistik tekniğidir. Korelasyonda bu değerler -1... 0 veya 0... +1 arasındadır. İki değişken arasındaki ilişki 0'a yakın çıktığı durumlarda ilişki miktarı düşüktür. -1 ve +1'e yakın olduğu durumlarda ise ilişki miktarı yüksektir. Ancak -1... 0 arasında çıkan ilişki negatif ilişkiyi gösterir. 0... +1 arasında çıkan ilişki ise pozitif ilişkiyi gösterir. Buna göre:
 
Deneme sayısı ile hata miktarı arasında negatif korelasyon vardır ve koreyasyon -1'e yakındır.
Zekâ düzeyi ile öğrenme düzeyi arasında pozitif korelasyon vardır ve korelasyon +1'e yakındır.
Not: iki değişken arasında hiçbir ilişki yoksa korelasyon 0 dır. Örneğin uzun boyluluk ile güzel konuşmak arasında hiçbir ilişki yoktur. Yani korelasyon sıfırdır.
 


• Frekans: Bir sayı dizisindeki tekrar eden puanları ifade eder.
 

Örnek : 6 7 8 8 8 7 5 6 9 dizisinde
6’nın frekansı 2
7’nin frekansı 2
8’in frekansı 3’ tür.
• Mod: Bir dizide en çok tekrar eden puandır. Yukarıdaki dizide mod 8 dir. Çünkü dizide en çok geçen rakam 8’dir.
 

• Medyan :Bir sayı dizisinde puanlar sıralanır( Büyükten küçüğe veya küçükten
 

büyüğe) ve en ortada kalan terim o dizinin medyanını ifade eder.
 




• Ranj: Bir puan dizisindeki en büyük rakamla en küçük rakam arasındaki farkı ifade eder.
• Aritmetik Ortalama: Bir sayı dizisindeki rakamların toplamının kaç adet sayı
 

olduğuna bölünmesiyle bulunur.
 

2.ÜNİTE


ORGANİZMA ve ÇEVRE

Organizmanın çevreyle ilişkileri, çevredeki uyarıcıların duyu organları tarafından beyine uyarım göndermesiyle gerçekleşir. Organizma, her zaman çevreden gelen uyarımlara uyum sağlama eğilimindedir. Ki ilişkiler bu yolla meydana gelmektedir.
 
Çevreden gelen uyarımların organizmanın uyum durumunu bozacak şekilde şiddetli veya az olduğu zaman organizma bu duruma uyum sağlayamaz. Artık organizma için aşırı veya yetersiz uyarılma söz konusudur.Aşırı uyarılmada uyarıcı seviyesi çok fazla iken, yetersiz uyarılmada çok azdır. Aşırı uyarılma durumunda organizma gergindir.
 
Hava alanındaki uçak sesi aşırı uyarılmaya, asansörde mahsur kalmak ise yetersiz uyarılmaya örnektir.
Organizmanın aşırı ve yetersiz uyarım sonucunda tekrar eski normal haline dönmesine dengelenme (homeostasis) denir. Dengelenme, uyumlu durumu sağlama ve koruma eğilimi şeklinde ortaya çıkar. Kandaki şeker miktarının aynı seviyede kalması ya da vücut ısısının belli bir seviyede kalması dengelenmeye örnektir.

Organizmanın aynı uyarıcıyla sürekli karşılaşmasına ve artık bu duruma tepki vermemesi ise duyarsızlaşmayı ifade eder. Örneğin duvar saatinden gelen ‘tık tık tık’ sesinin bir süre sonra hissedilmemesi…
Duyumun oluşabilmesi için gerekli şartlar
 
• İçerden veya dışardan bir uyarıcının olması
 
• Duyu organlarının sağlam ve yeterli olması
 
• Uyarıcının taşınabileceği uygun ortamın olması
• Uyarıcı şiddetinin duyum eşikleri arasında olması
 
(Duyum eşiği: Organizmanın bir uyarıcıyı fark etmeye başladığı noktadır.)
• Şiddeti değişen bir uyarıcının fark edilebilmesi için fark eşiğini geçmiş olması gerekir.
 

DUYUM ve ALGI
Duyum , iç veya dış dünyadan gelen uyarımların beyne ulaşmasıdır. Algı ise beyne ulaşan bu duyumlara anlam verilmesi, onların tanınması demektir.
 
Örneğin dildeki uyarılma duyum, dildeki bu uyarılmanın naneli şeker olduğunu anlamamız ise algıdır.
A. ALGININ ÖZELLİKLERİ
1. Algıda Seçicilik
Organizma dış dünyadan bir çok uyarıcıyla karşılaşır. İşte algıda seçicilik organizmanın, dikkatini birçok uyarıcı içinden belli uyarıcılar üzerinde yoğunlaştırmasıdır.
 
Örneğin ders dinlerken dışardan bir çok uyarıcı gelmesine rağmen sadece öğretmenin sesini algılamamız.
Algıda seçiciliği etkileyen faktörler
 
*Dış faktörler
 
• Uyarıcının şiddeti ve büyüklüğü: Büyük puntolu yazıların diğerlerine göre daha önce algılanması.
• Tekrar: Bir öğretmenin öğrencileri uyarmak için tahtaya 5-6 defa vurması.
• Tuhaflık : Bir sınıfta iki koyun ile bir çobanın görülmesi
 
• Değişkenlik : Sıra arkadaşımızın saçlarını boyattığının farkına varmamız.
• Hareketlilik : Lunaparktaki yanıp sönen ışıkların fark edilmesi.
• Zıtlık : Kar’ ın üzerinde siyah tavşanın daha rahat fark edilmesi.

*İç faktörler
• İlgi
 
• Meslek
 
• İhtiyaçlar
• Beklentiler
• Geçmiş yaşantı ve deneyimler

2. Algıda Değişmezlik
Farklı durumlarda farklı şekillerde görülen nesnelerin , önceki öğrenme ve deneyimlerin etkisiyle gerçekte olduğu gibi algılanmasıdır.
 
Algıda değişmezlik, olduğundan farklı görülen renklerde, büyüklüklerde ve biçimlerde renk değişmezliği, biçim değişmezliği veya büyüklük değişmezliği olarak ortaya çıkmaktadır. Karanlıkta siyah görünen Türk bayrağının kırmızı olarak algılanması, 70 ekran televizyonda yarım metre bile olmayan insanları daha önce bildiğimiz şekilde algılamamız algıda değişmezliğe verilebilecek örneklerdir.
 


3. Algıda Organizasyon
Uyarıcıların bir bütün içinde algılanmasıdır. Gerek varlıkların gruplar halinde algılanmasında, gerekse eksikliklerinin tamamlanarak algılanmasında, gerekse şekil - zemin ilişkisi içinde algılanmasında algıda organizasyon özelliği etkilidir.
 
Özellikle çocukların boyama kitaplarındaki kesik çizgili şekillerin bir bütün olarak algılanması , farklı formalar giyen iki takımın ayrı ayrı gruplar olarak algılanması algıda organizasyona birer örnektir.

4. Derinlik Algısı
Gerçekte üç boyutlu olan varlıklar gözün ağ tabakasına iki boyutlu düşer. Ancak yine üç boyutlu algılanır. Paralel uzantıların kesişen noktalarının uzakta algılanması doğrusal perspektif dediğimiz derinlik ipucundan yararlanılarak gerçekleşmektedir. Tren raylarının giderek daralıyormuş gibi görülmesi derinlik algısına bir örnektir.
 

5. Uzay ve Zaman Algısı
Varlıkların birbirine göre uzaklığı uzay algısını, değişen sürenin göreli algısı da zaman algısını ortaya koyar. Buna göre ‘önde’, ‘arkada’, ‘yanda’ ifadeleri uzay algısını; ‘önce’, ‘biraz’ ‘sonra’, ‘yakında’ gibi ifadeler de zaman algısını belirtir.
 
Örneğin Malatya ,
 Türkiye’nin doğusundadır yargısı uzay algısını , 90 dakikalık bir futbol maçında son 5 dakikanın galip olan takım için hiç geçmeyecekmiş gibi algılanması , mağlup olan takım ise çok çabuk geçecekmiş gibi algılanması zaman algısını örneklendirir.


B. ALGI YANILMALARI
1. İllüzyon
Yanılgıda rol oynayan bir uyarıcı durum vardır. Bu durum gerçekte olduğundan farklı algılanır. Bu yanılgı herkeste aynı biçimde görülüyorsa fiziki illüzyondur.
 
İllüzyon fiziki ve psikolojik olmak üzere 2’ye ayrılır. Psikolojik illüzyon bireylere göre değişebilir, fiziki illüzyon ise bütün bireylerde aynı şekilde görülür. Örneğin bir bardak su içindeki kaşığın kırık olarak algılanması fiziki illüzyona; yerdeki bir bez parçasının fare olarak algılanması ise psikolojik illüzyona örnektir.
 
Not: İllüzyonda mutlaka bir dış uyarıcı vardır.
2. Halüsinasyon
Dışarıdan herhangi bir uyarıcı olmadığı halde uyarıcı varmış gibi algılanması olayına halüsinasyon denir. Zil çalmadığı halde zil çaldı demek, bulutların üzerinde uçtuğunu iddia etmek gibi…

Not: İllüzyon bütün bireylerde görülebilir. Halüsinasyon ise genellikle ateşli hastalık geçirenlerde, akıl hastalarında ve alkoliklerde görülür.
 

C. ALGIYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Algının, çevredeki uyarıcı durum ve nesnelere anlam verilmesi olduğunu söylemiştik. Uyarıcı durumlara anlam verilmesini etkileyen faktörler algıyı etkileyen faktörleri anlatır. Dikkat, algıya hazır olma, güdü ve ihtiyaçlar, geçmiş yaşantılar, ortam, psikolojik durum vs. algılamayı etkiler. Buna göre beyaz önlüklü birinin hastanede doktor, okulda öğretmen, lokantada garson olarak algılanmasını etkileyen faktör ortamdır.
Bireylerin iç veya dış çevreden gelen uyarıcıları farklı şekillerde algıladıklarını söylemiştik. Bu uyarıcıların algılanmasında bir çok faktör etkilidir. Bunlar ;
 
• Dikkat
 
• Geçmiş yaşantı ve öğrenme
• Güdü ve ihtiyaçlar
• Algıya hazır olma
• Psikolojik durum
• Çevre
 
• Kişisel özellikler
• Duygular
 



3.ÜNİTE

GÜDÜLENME (MOTİVASYON)

İnsanların toplum halinde yaşamalarının en önemli nedeni hiç şüphesiz, ihtiyaçlarını tek başına karşılayamamalarındandır. Organizma çevreyle sürekli bir etkileşim halindedir. Ve bu etkileşimin temelinde ihtiyaçları gidermek en önemli hedeftir. İhtiyaçların giderilmesi durumunda yeni yeni ihtiyaçlar ortaya çıkacak ve durum sürekli ( ölüme kadar) böyle devam edecektir.
 
İhtiyaç (Gereksinim): Organizmanın varlığını sürdürebilmesi, gelişmesi ve uyum sağlamsı sürecinde ortaya çıkan eksikliklerdir. İhtiyaçlar fiziksel, psikolojik ve ekonomik olabilir.
 
Dürtü : Organizmanın ekinliğini artıran fizyolojik ihtiyaçlara denir. İhtiyacın ortaya çıkması durumunda birey gergindir. Acıktığımızdaki gerginliğin nedeni de budur.
 
Güdü ( Motiv) : Organizmanın ihtiyaçlarını gidermedeki istek halidir.
 
Güdülenme: İç veya dış uyarıcılar karşısında harekete hazır hale gelip davranışta bulunmaktır. Örneğin, bir evin içinde gömülü altın olduğunu öğrenen bir bireyin altına sahip olma isteği güdüyü, altını bulma çabası (hiç dinlenmeden sürekli kazma) güdülenmeyi ifade eder.


Güdüler 3’ e ayrılır.
 
1.Fizyolojik Güdüoğuştan gelen, organizma için hayati önem taşıyan , yaşamını devam ettirebilmesi için gerekli olan güdülerdir. Birincil güdüler de denir. Açlık , susuzluk,cinsellik fizyolojik güdülere örnek verilebilir.
 
2.Sosyal Güdü:Sonradan öğrenilen, başka bireylerle ilgili olan , kendini gerçekleştirebilmeyi sağlayan güdülerdir. Başarı , güvenlik, beğenilme, ait olma gibi unsurlar sosyal güdülere örnek olarak verilebilir.
 

Not:Bazı durumlarda sosyal güdüler fizyolojik güdülerin önüne geçebilir. Örneğin ; namus, vatan sevgisi gibi yüksek değerler söz konusu olduğunda bu güdüler fizyolojik güdülerden daha baskın gelebilir.

3.İçgüdüler : Temeli doğuştan gelen, daha çok hayvanlarda görülen, davranışın niçin yapıldığı organizmanın kendisi tarafından da bilinmeyen bir güdü türüdür. Örneğin ; örümceğin ağ örmesi , kuşların her yıl sıcak yerlere göç etmesi.
 


4.ÜNİTE
 

ÖĞRENME nedir

Öğrenme, tekrar veya yaşantılar sonucu, eğitim veya öğretim sonucu davranışlarda meydana gelen değişmelerdir. Örneğin yabancı dil konuşmayı öğrenme bir davranış değişikliğidir.
 
Not: Her öğrenme sonucu az yada çok bir davranış değişikliği meydana gelir. Ama her davranış değişikliği bir öğrenme değildir.
 
Buna göre içgüdü, refleks veya şans eseri gerçekleştirilen davranışlar öğrenme değildir.
Öğrenmede olgunlaşma ve motivasyon önemli bir faktördür. Çünkü bir şeyi öğrenebilmek için belli bir olgunlaşma düzeyine gelinmesi ve belli bir motivasyonun olması gerekir.
 
Not: Olgunlaşmayla büyüme faklı kavramlardır.Örneğin 20 yaşına gelmiş, 45 numara ayakkabıyı tek başına giyinemeyen bir birey olgunlaşmamıştır , sadece büyümüştür.

A. ÖĞRENME TÜRLERİ VE SÜREÇLERİ nelerdir
1. Deneme - Yanılma Yoluyla Öğrenme
Tekrar ve denemeler sonucunda yeni davranışların kazanılması esasına dayanır. Bu denemeler esnasında olumlu nitelikteki davranışlar kazanılır, olumsuz nitelikteki davranışlar terkedilir.
 
Not: Tekrar sayısı arttıkça hata miktarı azalır, hata miktarı azaldıkça da öğrenme düzeyi artar. Örneğin televizyonun uzaktan kumanda düğmelerinin
 nasıl bir fonksiyona sahip olduğunun deneme - yanılma yoluyla öğrenilmesi gibi. 

2. Motor Öğrenme
 nedir
Öğrenmenin, ağırlıklı olarak algısal veya bilişsel bileşenleri değil, kas bileşenleri öne çıkan türleri için kullanılan ortak bir terimdir. Yeni becerilerin, alışkanlık yapılarının kazanılması buna bir örnektir. Örneğin jimnastik, bale hareketlerinin kurallarına uygun olarak yapılması motor öğrenmeyi gösterir.
 

3. Bilişsel Öğrenme
 nedir
Üç ana başlık altında incelenir.
 
a). Kavrayış yoluyla öğrenme: Olaylar ve durumlar arası ilişkinin aniden çözülmesi sonucu oluşan öğrenmedir. Örneğin, Arşimed’in suyun kaldırma kuvvetini bulması, bir polisin cinayeti aniden çözmesi buna birer örnektir.
 
b). Model alarak (Gözleme yoluyla) öğrenme: Başkalarının hangi durumlarda
 nasıl davrandığını gözleyip, onlar gibi davranma sonucu oluşan bir öğrenme türüdür. Modanın öğrenilmesi, göreneklerin öğrenilmesi,bir çocuğun babası gibi traş olamaya çalışması bu yolla gerçekleşen öğrenme türleridir. 
c). Sözel öğrenme: Sözcüklerle yapılan öğrenmedir. Örneğin; organizmadaki kalp, böbrek gibi iç organların
 nasıl faaliyet gösterdiklerinin sözle anlatılması, İstanbul’un fethinin öğrenilmesi vb…gibi öğrenmeler bu türün örnekleridir.
d).Farkında olmadan öğrenme: Gizil öğrenme de denir. Örneğin her gün okula veya işe giderken , yolda bulunan mağazaların, işyerlerinin isimlerini bu şekilde öğreniriz.

4. Koşullanma Yoluyla Öğrenme 
 nedir
Organizmanın önceleri tepki göstermediği bir uyarıcıya belli koşullar altında (ödül veya ceza uygulamasının yapılmasıyla) tepki göstermeye başlaması bu öğrenmenin esasını oluşturur.
 
Sözü edilen koşullar, klasik koşullanmaya ve edimsel koşullamaya göre değişmektedir. Şimdi bunları görelim.

a. Klasik koşullanma: Doğal bir uyarıcının karşısında yapılan bir davranışın yapay uyarıcı karşısında da yapılmasıdır. Örneğin kızgın saç üzerine çıkarılan bir ayı, aynı zamanda def çalınmasıyla, kızgın saç üzerindeki tepkisini bir zaman sonra sadece def çalındığında da göstermeye başlar.
 
b. Edimsel (vasıtalı - operant) koşullanma: Edimsel koşullanmanın temelinde ödül-ceza vardır. Organizmaya istenilen tepki gösterildiğinde ödül, aksi durumda ceza verilmesi sonucu gerçekleşir. Örneğin, narkotik şube ekiplerinin uyuşturucu bulunmasında kullandıkları köpeklerin öğrenmesi edimsel koşullanmaya girer. Sirk hayvanlarının yetiştirilmesinde de edimsel koşullanma yapılır.
Klasik koşullanmayla edimsel koşullanma arasındaki farklar
• Klasik koşullanmada pekiştirici (ödül veya ceza) davranıştan önce, edimsel koşullanma da ise istenilen davranıştan sonra verilir.
• Klasik koşullanmada uyarıcı ve davranışlar bellidir, edimsel koşullanma da ise davranışlar rastlantısaldır ve bu davranışlar biçimlendirilmeye çalışılır.
• Klasik koşullanmada her durumda pekiştirme yapılır; edimsel de ise uygun davranışlara pekiştirme yapılır.

5. Koşullanmayla İlgili Kavramlar
  nelerdir
a. Pekiştirme: Koşullanma öğrenmesinin gerçekleşmesini sağlayan ödül veya ceza uygulamalarıdır. Pekiştirme, davranışların kazanılmasını ve yerleşmesini sağlar. Pekiştirmeyi sağlayan unsurlara pekiştireç denir. Olumlu ve olumsuz pekiştireç olmak üzere 2 ye ayrılır.
 
Olumlu pekiştireç ile ödül eş anlamlı olarak kullanılabilir. Fakat olumsuz pekiştireç ceza anlamında kullanılamaz. Ceza istenmeyen davranışın sonucunda verilirken, olumsuz pekiştireç ise davranışın kazandırılması sürecinde verilir.
b. Genelleme: Koşullu uyarıcıya gösterilen tepkilerin benzerlerine de gösterilmesidir. Def çalınca oynamaya koşullandırılmış olan ayı, diğer çalgılı uyarıcılara karşı da tepki gösterirse genelleme yapmış olur. Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yerse, genelleme yapmış olur.
c. Ayırt etme: Genellemenin tersi olarak, benzer uyarıcılar arasındaki farklılığın anlaşılmasıyla koşullu uyarıcıya benzer uyarıcılara tepki göstermenin terk edilmesidir. Örneğin, köpeğin uyuşturucu kokusunu diğer kokulardan ayırd etmesi.
d. Sönme: Pekiştirmenin kesilmesiyle zaman içinde koşullu davranışın ortadan kalkmasıdır.
e. Kendiliğinden geri gelme: Sönmüş davranışın, hiçbir pekiştirme olmadığı halde bir süre sonra kendiliğinden ortaya çıkmasıdır.

B. ÖĞRENMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER nelerdir
1. Öğrenen Bireyden Kaynaklanan Faktörler
a. Güdülenme: Öğrenmeyi etkileyen önemli bir faktördür. Öğrenmeye istekli olmayı ifade eder.
 
Yurtdışına gidecek olan birinin yabancı dil öğrenme isteğinin artması güdülenme ile açıklanır.
b. Zekâ: Zekâ düzeyi yüksek olanların başarılı bir öğrenme gerçekleştirmeleri zekânın etkisini gösterir.
c. Yaş ve olgunlaşma: Olgunlaşma belli bir öğrenme düzeyine ulaşmış olmayı ifade eder. Yaşa bağlı olarak olgunlaşma gerçekleştikçe, birey öğrenme düzeyine ulaşmış olur.
 
d. Bilgi birikimi: Önceden kazanılmış olan bilgiler, yeni öğrenmeleri etkiler. Ancak bu etkileme olumlu veya olumsuz olabilir. Böyle bir etkilemenin olabilmesi için önceki öğrenilenlerle sonraki öğrenilecekler arasında ilke, içerik, teknik bakımdan benzerlik olması gerekir.
 
Böyle bir benzerlik yoksa önceden öğrenilmiş olanlarla sonradan öğrenilecek olanlar arasında geçiş olmaz. Benzerlik olması durumunda da iki türlü geçiş olabilir.
– Olumlu geçiş (Pozitif transfer): Önceki öğrenilenlerin sonraki öğrenmeleri kolaylaştırmasına denir. Bisiklete binmenin, motosiklet kullanmayı kolaylaştırması gibi. (Eğer öğrenmelerde pozitif transfer gerçekleşmeseydi, her bir öğrenmenin her seferinde en baştan başlaması gerekirdi).
 
– Olumsuz geçiş (Negatif transfer): Önceki öğrenilenlerin sonraki öğrenmeleri zorlaştırmasına denir. İki parmakla daktilo yazmayı öğrenmiş olan biri, hiç yazmayana göre on parmak yazmayı daha zor öğrenir.
e. Fizyolojik durum: Genel olarak organizmanın uyarılma düzeyinin aşırı veya yetersiz olması durumunda öğrenme düzeyi de düşer. Buna karşılık orta düzeydeki bir uyarılma (kaygı) öğrenmeyi olumlu etkiler.

f. Psikolojik durum: Heyecan, korku, ümitsizlik, içekapanık olma gibi durumlar öğrenme üzerinde etkili olabilmektedir.

2. Öğrenme Yönteminden Kaynaklanan Faktörler
a. Aralıklı ya da toplu öğrenme: Yöntem olarak az zamanda çok tekrar yerine, konunun çok zamanda azar azar tekrar edilmesi öğrenmeyi olumlu etkilemektedir.
 
Çünkü bu durumda yorgunluk, motivasyon düşüklüğü, aşırı kaygı olmadığından, uyarılma düzeyi yüksek olmaktadır.
 
b. Öğrenmeye aktif olarak katılma: Anlatma okumaya göre bireyi daha aktif yapacağından, öğrenme düzeyini artırmaktadır. Aynı zamanda aktif durumlarda uygulamalara da yer verileceğinden, öğrenme düzeyi artmaktadır.
c. Sonucun bilinmesi: Öğrenmenin gerçekleşip gerçekleşmediği hakkındaki sonucun bildirimine yönelik faaliyetler öğrenmeye önemli katkı sağlamaktadır. Konu anlatımından sonra yapılan testler sonucun bildirilmesine yöneliktir.
d. Bütün ya da parçalara bölerek öğrenme: Konuların uzun, kısa, somut, soyut, anlamlı anlamsız olması durumuna göre öğrenilmesinde bütün - parça - bütün ilişkisinin kurulması öğrenmeyi etkiler. Buna göre zor, uzun, anlamsız konularda bütün - parça bütün çalışması, diğer durumlarda ise konuların bütün halinde öğrenilmesi olumlu sonuç vermektedir.
e. Programlı öğrenme: Önceleri öğretme makinalarında geçerli olan bu öğrenme, şimdilerde bilgisayarlarda uygulanmaktadır. Bireyin
 bilgisayarın başına geçerek, bilgisayarın programlanmış olarak sunduğu bilgileri kendi öğrenme hızına ve kapasitesine göre öğrenmesidir. Bu öğrenme sorularla pekiştirme ve cevabını hemen görme esasına dayanır.
f. Tekrarlara yer verme: Tekrar sayısı arttıkça hata miktarı azalmaktadır. Bu durumda da öğrenme düzeyi giderek artmaktadır. Çünkü tekrar, pekiştirici olarak öğrenmelerin kuvvetlenmesini sağlar.

3. Öğrenilen Malzemeden Kaynaklanan Faktörler
a. Uzun, soyut ve anlamsız olması: Uzun, soyut ve anlamsız olan konuların öğrenilmesi daha zor olmaktadır.
b. İlgi ve ihtiyaca uygun olması: İlgi ve ihtiyaca uygun olan konuların öğrenilmesinde yüksek motivasyon olduğundan, öğrenme de yüksek olmaktadır.
c. Sistemli düzenlenmiş olması: Düzenli konular karmaşıklığa yer vermediğinden, daha kolay öğrenilir.
d. Birbirini destekleyici olması: İlke, içerik, teknik bakımdan benzer konular arasında olumlu veya olumsuz transfer olabildiğinden, öğrenme düzeyi de buna bağlı olarak değişebilmektedir.
e. Beden ve zihin gelişimine uygun olması: Yaş ve olgunlaşma öğrenmeda etkili olduğundan, konuların bu nitelikleri dikkate alınmalıdır.
4. Öğrenmenin Yapıldığı Ortam
Ortamın sıcak olması, gürültülü olması, havasız veya pis kokulu olması öğrenme için uygun olmayan bir ortamı hatıra getirmektedir. Herkesin sesli çalıştığı bir kütüphanenin iyi bir çalışma ortamı oluşturmaması buna örnek olarak ortamın öğrenmedeki etkisini göstermektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder